29 Kasım 2008 Cumartesi

Öğretmen Yemini

ÖĞRETMEN YEMİN METNİ

'Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk inkılâp ve ilkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını Milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlakı, insanı, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. ''
Bu da stajyerliğin sonundaki törende bayrağa el basarak ettiğimiz asıl yemin. Bir önceki yemini yazan arkadaş biliyor muydu bilmem ama bunu da buraya eklemek farz oldu.

28 Kasım 2008 Cuma

Öğretmen Yemini (Özgür Bolat'ın Hürriyet gazetesindeki yazısı)

ÖĞRETMEN YEMİNİ

Öğretmenliği sadece bir meslek değil, bir yaşam tarzı olarak seçtiğim için, bir öğretmen olarak aşağıda belirtilen ilkelere ve değerlere uyacağıma şerefim ve namusum üzerine ant içerim.

Öğrencilere karşı sorumluluğum:

  • Her öğrencimin benliğine bir birey olarak saygı gösteririm,
  • Öğrencilerimi topluma ve insanlığa yararlı bir birey olarak yetiştiririm,
  • Her öğrencinin öğrenme kapasitesi olduğuna inanırım,
  • Öğrencilerime milli bilinç ve insan sevgisi aşılarım.
  • Öğrencilerim doğru, adil, dürüst ve onurlu bir birey olarak yetiştiririm,
Topluma karşı sorumluluğum:

  • Toplumun yükselmesinden ve gelişmesinden bizzat kendimi sorumlu tutarım,
  • Topluma davranışlarımla yön verir ve örnek bir vatandaş olurum.

İş arkadaşlarıma karşı sorumluluğum:

  • Bilgimi ve deneyimlerimi diğer meslektaşlarım ile paylaşırım,
  • Eğitim sorunlarına çözüm üretmek için diğer meslektaşlarım ile iş birliği yaparım,
  • Meslektaşlarımı daha iyi bir öğretmen ve vatandaş olmaya özendiririm.

Mesleğime karşı sorumluğum:

  • Gelişen dünyaya ayak uydurmak için kişisel ve mesleki gelişimime önem veririm,
  • Öğrencilerimden sürekli bir şeyler öğrenirim,
  • Öğretmenliğin kutsal bir meslek olduğunu bilir, mesleğimi küçük düşürecek davranışlardan kaçınırım.

Ailelere karşı sorumluluğum:

  • Öğrencilerimi daha iyi tanımak için aileler ile iletişime geçerim,
  • Öğrencilerin daha iyi öğrenmesi ve daha iyi bir birey olması için onlar ile işbirliği yaparım.

Yukarıda belirtilen sorumlulukları bazı koşullar altında uygulamanın zor olduğunu bilirim. Ama asıl erdemin, en zor koşullarda bu sorumlukları yerine getirmek olduğunu kabul ederim. Onun için bu sorumlulukları en zor koşullar altında bile yerine getireceğime tekrar şerefim ve namusum üzerine ant içerim.

Bir öğretmen olarak “sözüm namusumdur” derim.

Başarının formülü

Çağımız bilgi çağı, çünkü artık herkes biliyor ki bilgi güçtür.

Ben bunu orta ölçekli bir gıda firmasının muhasebe programını kullanırken fark etmiştim. Henüz öğrenciydim, şirket sahibi koca adamlar şirketleriyle ilgili her türlü bilgiyi 18-19 yaşında tıfıl bir çocuğa soruyorlardı. Hiç suistimal etmedim ama kendimi çok güçlü hissediyordum :)

Bilgiyi üretmenin malum yolu düşünmek. Hepinizin bunu çok iyi yaptığınıza defalarca kez şahit oldum, asla da şüphe etmedim. Okul başarısı düşük olan öğrenciler de iyi düşünebildiklerini değişik şekillerde ispatladılar.

Ancak düşünülerek üretilen bilgi paylaşılmadıkça çoğu zaman düşünenin kendisine bile bir faydası yoktur. Peki bilgiyi nasıl paylaşacağız?

Fikirlerimizi başkalarına konuşarak ve yazarak aktarırız. Başkalarının düşüncelerini ise okuyarak ve dinleyerek öğreniriz.

Dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileriniz sınıfta, sınavlarda, sosyal hayatta ve iş hayatında yerinizi belirleyecek. İnsanlar sizi görünüşlerinizle karşılasa bile bu becerilerinizi kullanarak düşüncelerinizi ne kadar iyi aktarabildiğinizle hatırlayıp değerlendirecekler.

Sevgili arkadaşlar sınıflardaki diyaloglarımızda ve yaptığımız yazılı sınavlarda pek çok kez gösterdiniz ki pek çoğunuz bu becerilerin hepsinden, hepiniz en az birinden yetersizsiniz. Öğretmeye çalıştıklarımızı bazen bizim öğrettiğimizden de iyi anlıyorsunuz, ama sınavda sorduğumuz probleme sınavdan sonra beraber bakarken "yemin ederim biliyordum ama bu şekilde anlatamadım" demeniz aslında bu yetersizliğin bir ifadesidir.

Özetle bilgiyi paylaşmakla ilgili bir hastalığın detaylı teşhisini koymuş olduk. Peki tedavi?

Çok kolay.

Daha az TV izleyeceksiniz. Daha çok kitap okuyacaksınız. TV izlemeye ayırdığnız kadar, kitap okumaya zaman ayırmadığınız her gün kendinize ihanet etmiş gibi hissedeceksiniz. TV izlerken insan %100 edilgen bir hale geliyor. TV izlerken uyurken harcadığınızdan daha az kalori harcıyorsunuz. Oysa kitap okumak öyle değil, hayal gücünüzü sürekli geliştiriyor, sürekli daha derin düşünmeyi öğreniyorsunuz.

Eğer meraklısıysanız, kitap okumanın bir de ÖSS ye yönelik faydası var, ÖSS zamana karşı bir sınav olduğu için soruları okumaya ne kadar az zaman ayırırsanız, çözmeye o kadar çok zamanınız kalır. Ne kadar çok kitap okursanız, okumanız o kadar hızlanır. Bu hayalini kurduğun hayata kavuşmak veya yıllarca peşinden koşmak anlamına da gelebilir.

Özetle ne kadar iyi düşündüğünüzü gösterebilmek, okulunuzda, ÖSS de, sosyal hayatta ve iş hayatında daha başarılı olmak için tek formül:

"DAHA AZ TV DAHA ÇOK KİTAP"

Bu konuşmayı ilk sınavların sonucunu açıkladığım her sınıfta yapmak zorunda kalıyorum.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Tekrar merhaba

Of of of en son 16 Haziranda yazabilmişim. Buralar ıssız, terk edilmiş bir hale gelmiş. Tozlar bir karış olmuş, köşeleri örümcekler bağlamış, zemini otlar kaplamış...

Bu zaman aralığında kendimce ciddi sebeplerden dolayı blog da dahil bazı lükslerden feragat etmek zorunda kaldım, oldum olası zaman yönetimi olayında çok zayıf kalmışımdır zaten.

Neyse, hemen tozları, örümcekleri temizleyip, otları yolayım, çiçekleri sulayayım eveeet pırıl pırıl oldu her taraflar.

Bugün günlerden 24 Kasım, kendi kendime dedim ki: "Oğlum blog yazmaya devam edeceksen gün bugündür." Şehrin merkezinde Atamın "Bir milletin uygarlık derecesi öğretmenlerine verdiği değerle ölçülür" vecizesini de görünce aldım gazı geldim.

Öğretmene değer vermek ne demektir? bunun en şahane örneği, Cumhuriyetimizin ilk çeyreğinde çok açıkça gösterilmiş. Anadolu'ya bir öğretmen atandığında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geçeceği güzergaha haber verilirmiş, "şu isimde bir öğretmenimiz o istikametten geçip görev yerine gidecek, karşılayın" diye. Böylece öğretmenin görev yerine rahatça ulaşması, vardığında en iyi şekilde karşılanması sağlanırmış.

Öğretmen maaşlarından bahsedeceğimi sandıysanız "cık" yani öğretmene değer vermek konusunda para aslında zurnanın son deliği. Mesleki tatmin hiç bir parayla satın alınamayacak bir değerdir. Öğretmenleri gittikçe değersizleştiren sevgili idarecilerimiz "çocuğum hiç bir şey olamayacaksa bari öğretmen olsun" zihniyetini, öğretmen olmak isteyenleri habire sınava sokup, eleyip, öğretmen açığını sürekli büyüterek silemeyeceklerdir. Aksine öğretmenlik gibi ancak "hiçbir şey olamayacakların" yapabildikleri bir mesleği yapmak için senelerce okuyan gençler, sınavlarda telef olmakta, iyice acınacak duruma düşmektedirler.

Ama kıyak meslektir haaa öğretmenlik 3 ay tatili vardır, 15 gün sömestiri vardır, kar tatili vardır, öğretmenler gün içinde de yarım gün çalışır, üstüne bir de ek ders ücreti alır. Yattığımız yerden çuvalla para kazanıyoruz (nezih bir blog olmayacaktı kiii...). İşin aslı yine Atamın bir sözünde gizli "Gerçekten de sorumluluk yükü herşeyden, ölümden de daha ağırdır."

"Eğer işini yaparken okul müdürüne, il veya ilçe milli eğitim müdürüne ya da müfettişe değil de sadece ve sadece VİCDANINA hesap verenlerdenseniz öğretmenlik dünyanın en zor, en ağır mesleğidir."

Çünkü gerçekten bu saydıklarımı birkaç evrak numarasıyla çok kolayca kandırıp derslerinizi kendiniz ve öğrencileriniz için çok rahat hale getirebilirsiniz. Öğrencileriniz de son derece başarılı görünür.

Ben öğrencilik hayatım boyunca, özel sektörde, bir sürü işte çalıştım, hemen hemen hepsinde haftada 60 saat çalışıyordum (6 gün x 10 saat) öğretmenlikteki 20 - 25 saatlik çalışma çok daha yorucudur. Denemesi bedava, elinize bir kitap alın, ayakta dikilerek 40 dakika boyunca evin her yerinden duyulabilecek şekilde yüksek sesle okuyun.

Onun dışında vicdan sahipleri için (olmayan da çok içimizde) okuldan çıkarken okulu içine alıp çıkma, okulu içinden çıkaramama, bütün gün öğrencilerini, onların eğitimlerini ve başarılarını düşünme durumu vardır ki anlatması mümkün değil.

Onun da dışında en yoğun dönemimde yaptığım her bir sınavdan sonra evime 700 tane kağıt götürüyordum ki bir tane fizik sınavını hakkıyla okumanın ne demek olduğunu bir fizikçi bir de allah bilir.

Hepsinden kötüsü, aileleri tarafından sırf yeri belli olsun diye okula gönderilmiş 2000 tane ergene hiç istemedikleri halde bir şeyler öğretmek için parçalanmak, sonuç alamamak ve sene sonunda neden bu çocuklar başarısız diye hesaba çekilmek.

Bu arada TV lerin öğretmenler günü için yaptıkları programlar arasında dikkatimi Uğur Dündar üstadın haberleri çekti. Ülkemizin doğusuna seve seve gidip (ben de gittim, orda öğretmenlik başka) orada ölen ve yaralanan meslektaşlarımın muhterem politikacılarımız tarafından nasıl askerin binde biri kadar adam yerine konmadığını çok net gördük. E tabi sayın bin katı olunca, değerin de binde bir oluyor dimi. Olsun. Vatan Sağolsun! Biz ülkemizin geleceği, gençlerimiz için çalışıyoruz.

Son olarak gazetede gördüğüm bir haberle bu değer olayını sayısallaştırmak istiyorum. Son bir yıl içinde Cumhurbaşkanlığı makamı için 69,3 milyon YTL bütçe harcanmış. Kabaca bir hesapla 4.800 adet öğretmenimin bir yılık kazancına tekabül eden bu para ile doğuda bir öğretmenle sürekli eğitimden mahrum kalan yaklaşık 140.000 öğrencinin derdine derman olunabilirdi.

(Doğuda eğitim öğretim asker öğretmenlerle idare ediliyor, çünkü mecburi hizmetini dolduran anında arkasına bakmadan kaçıyor. Ben de asker öğretmen olarak gittim, mart ayında aldığım sınıflardaki öğrenciler sene başından beri 3. fizik öğretmenleri olduğumu söylediler. Bilenler bilir, bu işte süreklilik önemlidir.)

Sözün özü şu:
"Bir milletin uygarlık derecesi öğretmenlerine verdiği değerle ölçülür"
Mustafa Kemal Atatürk


Söylenecek çok şey vardı ama gittikçe politikaya daha derin dalan, sıkıcı bir yazı olmaya başladı. Benim de okuyacak bir sürü sınavım var ama çok acayip yazılarla devam edeceğim, buradayım artık.