16 Haziran 2008 Pazartesi

Aşırı Dozda Reality Show İçin

Bir devlet hastanesinin acil servisinde birkaç saat vakit geçirin. Yalnıııız dikkat edin beyaz camın arkasından bakmak gibi değil, mideniz ve yüreğiniz dayanamayabilir. Şahsen benim aram bu tür programlarla hiç yoktur ve sanıyorum dün gece gördüklerim bana 10 sene falan fazla fazla yetecek.

Ama benim asıl bahsetmek istediğim şey başka. Dün gece acil servisin tenhalığı dikkatimi çekti. Bir boş anında güvenlik görevlisinin yanına yanaştım, aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Hayırdır? tenha bugün
- Abi maç var ya...
Cevabı bana biraz şaka gibi gelince
- Tabi hastalıklar da maç izliyor ya şu anda. Dedim

Meğer ciddiymiş.

İnsanlar normal zamanlarda randevu almaya ve beklemeye üşendikleri için acil olmayan rahatsızlıkları için de acil servise geliyorlarmış. Böylece acil servisler normalde olması gerekenden %70 daha dolu oluyor, sadece maç olduğu veya yağmur yağdığı günlerde acil servisin gerçek kapasitesi ortaya çıkıyormuş.

Bunun açıklamasını yapmaya gerek var mı? Bu insanlar gerçekten durumları acil olmadığı halde acil servise gelerek, oraya gerçekten acil durumlarla gelenlerin hayati dakikalarını, belki de hayatlarını gaspetmiş oluyorlar. İşte bu insanları çok ciddi suçlamalarla yargılamak lazım.

Bazen düşünüyorum da; galiba hakikaten hakettiğimiz şekilde yönetiliyoruz.

Bu arada Haydarpaşa Numune Hastanesi yönetimini tebrik etmek etmek istiyorum. Öyle güzel bir düzen kurmuşlar ki, acil servise geldiğiniz andan itibaren her aşamada karşınıza çıkan bütün personel hem işini çok memnun edici şekilde yapıyor, hem de hastaya en iyi şekilde rehberlik ederek işlemlerinizi kolayca halletmenizi sağlıyor. Ama tahmin ediyorum bu kolaylık maç günü yüzüsuyu hörmetineydi, demek ki adamlar olması gereken duruma göre düzenlerini kurmuşlar. Fazlasını haklı olarak kaldırmıyor.

Allah kimseyi düşürmesin!

13 Haziran 2008 Cuma

Olamamalıydı...

2007 - 2008 eğitim - öğretim yılını, pek çok öğrenci için, bugün noktaladık. Karneleri dağıttık, fotoğraflar çektirdik, kimi üzüldü ağladı, kimi sevindi oynadı. Hepsini de hepsiyle yaşadık öğretmenleri olarak.

Herşey bir yana, bence bugünün bombası ikinci dönem 7 (YEDİ) zayıfı olan bir öğrencini sınıfını ortalamayla geçebilmiş olmasıydı.

Tabi bunu gören sizler hemen "bu nasıl oldu?" diye soracaksınız. Şöyle oluyor; vatandaş ilk dönemde 3,62 ortalama getirmiş, ancak ikinci dönem 7 zayıfla 1,42 ortalama getirebilmiş. Netice itibariyle iki dönemin ortalaması 2,52 olmuş, Dil ve Anlatım dersi de 2 olduğu için sınıfını tertemiz geçmiş.

Bunu gören ben de hemen "e o zaman ben neden bu çocuklara bişeyler öğreticem diye yırtınıyorum?" diye soruyorum. Mete diyorum, efendim diyorum, cevap veremiyorum.

Bu öğrenci arkadaşım ikinci dönem okumaktan resmen vazgeçmiş. Tabii çok ciddi problemleri olması gibi ihtimalleri göz ardı etmiyorum, yani her zaman olduğu gibi başarısızlığı sadece öğrenciye yüklemiyorum. Ama yine de sınıf geçme yönetmeliği öyle bir ayarlanmış ki (ki bu ayrı bir başlık konusu olacaktır) öğrenci senenin yarısını "kesinlikle" öğrenememiş de olsa sınıfını geçebilir. Bu sefer de "madem birşeyler öğrenmiş olmalarının başarılarına bir etkisi yok, o zaman neden sınavlar yaparak bu çocukların öğrenme derecelerini ölçmeye çalışıyoruz?" diye soruyoruz. Çarkı olduğumuz düzende pek de cevaplı sorular değil bunlar, cevaplamaya çalışacağız o ayrı.

Mesela ilköğretimde de başarısız olmak neredeyse "imkansız" ama bu durum "madem ki eğitim mecburi, o halde başarı da mecburi olmalıdır" (sakat) mantığıyla açıklanabilir.

7 zayıfla geçen arkadaşıma dönersek, ortaya korkunç bir manzara daha çıkıyor. Diyelim ki matematik, fizik, kimya, dersleri zayıf, dolayısıyla lise 2 de fen bölümünde başarısız olacağı kesin. Türk Edebiyatı, tarih ve coğrafyası da zayıf, bu durumda sözel bölümü de başaramayacaktır. Matematik ve edebiyattan ötürü eşit ağırlık da yatar. İngilizcesi de zayıf oldu mu dil bölümünü de değerlendiremeyecektir. (matematik, fizik, kimya, Türk Edebiyatı, tarih, coğrafya, ingilizce, toplam 7 ders). E nereye yönlendirecez şimdi biz bunu?!!!

7 zayıf çok uç birörnek gibi görünebilir belki ama emin olun 6, 5, 4 zayıfla direk sınıf geçen onlarca öğrencini karnesini gördüm bugün. "E çok kötü bir şey midir öğrencinin sınıfını geçmesi?" diye sorabilirsiniz. Bu durumda size otomatikman, ÖSS ve OKS lerde sıfır çekenlerin sayısının gittikçe artmasının sebebini açıklamış olurum. Sınıfını yönetmelik sayesinde geçenlerdir o sıfırcılar. Çünkü onca sene sınıflarını hiçbir şey öğrenmeden geçtiler. Çünkü bu ülkede böyle bir şey mümkün. Çünkü bu ülkede vatanlarını, alacakları oylardan veya Avrupa Birliği üyeliği başarısından daha az seven yönetmelik yazarları var. Çünkü siz oylarınızı onlara çekinmeden verebiliyorsunuz. Sonra "çocuğum neden OKS de sıfır aldı? halbuki ilköğretim not ortalaması 5 üzerinden 4,5 tu diye düşünüyor(mu)sunuz"

Başarı sınıf geçmek değildir. Başarı, okulda öğretilenleri öğrenmiş olmaktır.

Gene dolaştık siyasetin kıyısından, şöyle toparlayayım: bugüne kadar hiçbir politikacıyı alkışla(ya)madım. Oyumu da hiç gönül rahatlığıyla veremedim. O yüzden kastım şimdikilere, dünkülere veya yarınkilere değil; hiçbiri iyiye götüremedi bu işi maalesef. Benim asıl kastım G8 ülkeleri gibi bizim de bütün yöneticilerin kayıtsız şartsız uymak zorunda oldukları uzun ve çok uzun vadeli hedeflerimiz olmayışınadır. Atam n'olur bir senecik geri dön!

Başarıya dönersek: Sınıf geçme yönetmeliği öğrencilerin gerçekten kendilerine yıl boyu öğretilenleri öğrenip öğrenmediğini ölçmeye yönelik olmadığı sürece bu ülke hiçbir şeyi başaramayacaktır.

Son olarak sorumlu geçilebilecek ders sayısı 2 den 3 e (yoksa 5 miydi?) ortalama yükseltme sınavlarına girilebilecek ders sayısı da 3 ten 4 e çıkarıldı. Karambolde bir de her iki sınavın da hem sene sonunda hem sene başında ikişer kere uygulanması eklenir çok yakında. Böylece öğretmenler daha az tatil yapacak. Bu durumda öğrenci zayıf aldığı zaman, öğretmenine rahatlıkla "sen istediğin kadar zayıf ver, ben nasıl olsa geçiyorum" diyebiliyor. Bunu kulağımla duydum.

İçimden geçen, kesin bir karar alıp bundan sonra sadece "salla başını al maaşını" memuru olmak, okuldaki bütün vaktimi benden istenen evrakları eksiksiz bir şekilde hazırlayıp, sene sonunda sınavlara kalmak zorunda olmamak için bütün öğrencileri geçirmek. Böylece mutlu ve stressiz bir öğretmenlik hayatım olur. Ama bunu yapabilmek için önce vicdanımı aldırmam lazım.

Bu sene sonunda, görev yaptığım okulda en çok zayıf alınan ders fizik oldu. (okulun yaklaşık 3te biri) Bunu utanarak yazıyorum ve kendimi mağlup hissediyorum aslında ama bu sebepleriyle açıklanması ve çözümlenmesi gereken bir durumdur.

Sonuç itibariyle, ben sene boyu maraton temposunda çalışıp, en iyisini öğretmeye uğraşmama rağmen, öğrenci arkadaşlarım öğren(e)meyip zayıflar almaya, yönetmelik hazretleri de onları öğrenememelerine rağmen başarılı ilan etmeye devam edecek.

Gençlerin bu konudaki kısa bir tartışmasına şahit olmak için tıklayın.

En yakın zamanda neden fizikten bu kadar çok zayıf alındığını çözümlemeye çalışacağım...

11 Haziran 2008 Çarşamba

Ciddi cevaplar

Ciddi sorular başlıklı yazımdaki "maymundan gelmediğimize eminim ama maymuna gidiyoruz, buna da eminim." şeklindeki ifade için, sevgili kardeşim "amma giydirmişsin öğrencilere ha maymun falan diye" şeklinde bir eleştiride bulununca, hakikaten öyleymiş gibi göründüğünü fark ettim.

Nasıl ki evrimcilerin teorisine göre insan maymundan kendi istek ve iradesiyle gelmediyse, burada da çocuklarımızın gidişi tamamen kendi istekleri dışında olmaktadır. Yoksa bu çocuklar ilkokulun birinci sınıfına başladıklarında, ailelerinin özel bir çabası olmadıysa, akademik açıdan hemen hemen boş sayılırlar. Lise sona kadar neredeyse hiçbir değişiklik olmamasının biricik sebebi, onları doldurmaları gerekenlerin doldur(a)mayışlarıdır.

"Her yıl binlerce okul yapılabilecek kadar büyük paralar inanılmaz müsriflik ve yolsuzluklarla, ayrıca aynı miktarda büyük mesailer idarecilerin yeteneksizlikleri sayesinde harcanmakta ve çocuklarımızın eğitim hakkından resmen çalınmaktadır."

Böylece medeniyeti geri sarıyoruz.

Netice itibariyle 300, bilemedin 500 yıl içinde dünyanın tek hakiminin Türk milleti olacağı garanti. Çünkü bütün milletler uzay kolonilerini kurup yaşanmaz hale gelmekte olan dünyayı terk etmiş olacaklar...

Alıntılar (Sürekli yenileri eklenecektir)

  • Nohut pişirmek için yeni bir yol bulamayan akıl metelik etmez. (Yüzyıllık yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez)

  • Halka adalet kadar güzellik de lazımdır. (Cenneti beklerken - Derviş Zaim)

  • Aslında bütün çocuklar zengindir. Doğaldırlar, dürüsttürler, dünyaya gözbebeklerinin hakkını vere vere, renkli renkli, zengin zengin bakarlar. Sonra doğallıklarını, dürüstlüklerini kaybetmeye başlarlar. Doğallıklarını ve zengin bakış açılarını ana babalarına, öğretmenlerine, müfredatlarına, komşu teyzelerine ödünç vermeye başlarlar ve giderek fakirleşirler. Dikdörtgen olur dünyaları, yalnızca parayı görürler. Belki çok para kazanırlar ama artık fakirdirler. (Ladesçi - Üstün Dökmen)

  • Zeka, cesaret ve iyi niyetin birleştiği noktaya erişmek istiyorum. Bir şeyden korkacaksam, parasızlıktan değil, kendi gerçeğimi bulamamaktan korkmak istiyorum. Parça başı doğrularla avunmak yerine, bütünü kucaklamak istiyorum Ağzımdan çıkan her sözün, her kelimenin doğru olmasını istiyorum.

Ayağı yere basmayan bir malumat istifçisi, bir akademisyen olmak istemiyorum. Kişiliğimin temelini içtenlik oluştursun istiyorum. Gevezelik etmektense yapmayı, yaptığımla söylediğimin bir olmasını istiyorum. Kusuru başkasında aramaktansa, kendimde aramak istiyorum. Eğer bir şeyden sıkılacaksam, ünlü olmamaktan değil, yeteneksiz olmaktan sıkılmak istiyorum. Ölümünden sonra adımın anılmayacağını bilmek hoşuma gitmiyor. Alçak gönüllü ama yapıcı 0lmak istiyorum. Az ve öz konuşmak istiyorum. En zorlu kazanımlarımın tanıksız kalmasına üzülümemek istiyorum. Davranışlarım, bütün ulusların gelecek kuşaklarına örnek olacakmışcasına yaşamak, ağzımdan çıkan her kelime dünyayı etkileyecekmişçesine özenle konuşmak istiyorum. Bana yapılmasını istemediğimi başkalarına yapmak istemiyorum. Ama karşılıklılık istiyorum. Kötülüğü iyilikle karşılamak istemiyorum, çünkü o zaman iyiye vereceğim şey kalmıyor. Bayağılığı değil, yüceliği ululamak istiyorum.

İçimden herkese karşı gürül gürül duygudaşlık aksın istiyorum. Benden üstün olanları kıskanmamak, onlarla eşitlenmek için gayret göstermek istiyorum. Alçaklarla karşılaşınca da yine dönüp kendime bakmak istiyorum, çünkü biliyorum ki türdaşlarımızla paylaşmadığımız niteliğimiz yoktur. İftiradan uzak durmak, bu söylediğimin doğru olduğunu sahiden bilyor muyum diye kendime hiç durmaksızın sormak istiyorum. Herkese karşı nazik olmak, herkesin hatırını saymak, sadık ama kimsenin yardakçısı olmamak istiyorum. Hepsinden öte hayatın her anını cidddiyetle, saygıyla karşılamak istiyorum.

Görüyor musun, bütün bunlardan ne kadar uzağım! Henüz ne kadar çiğ, ne kadar hamım! Bana zaman tanı! Zaman tanı adam olayım!

Açmadan solmak istemiyorum! Ölmek istemiyorum! Daha değil, yarın değil! (Viva La Muerte! Yaşasın Ölüm! - Alev Alatlı)

10 Haziran 2008 Salı

Televizyona inanamıyorum

Şu anda televizyonda bir programa rastladım. Karşımda canlı canlı "sesten" yalan testi yapıyorlar. İnanamıyorum, hele bir ana - oğulun karşılıklı gelip araya da böyle saçma sapan bir programı koymalarına hiç inanamıyorum.

30 saniye içinde geçtim o kanalı elbette.

Azıcık araştırma yaparsanız kişilerin vücut sıcaklıkları, tansiyon ve gözbebeklerindeki hareketler sürekli izlenerek yapılan yalan testlerinin bile uygun tekniklerle aldatılabildiğini yani güvenilir olmadığını anlarsınız.

Asıl o testi oraya koyan programın yapımcılarını yalan makinesine sokup, yaptıklarına kendilerinin inanıp inanmadığını soralım.

Sevdiğim Sözler (sürekli yenileri eklenecektir)

  • Bir önyargıyı yıkmak, atom çekirdeğini parçalamaktan zordur. (Albert Einstein)
  • Üçüncüyü bilmem ama, dördüncü dünya savaşı kesinlikle taş ve sopalarla yapılacaktır. (Albert Einstein)
  • İki şey sonsuzdur: Biri evren, diğeri insanoğlunun aptallığı. Ama birinciden o kadar da emin değilim (Albert Einstein)
  • Yaptın bir hayır, tut bacağından ayır. (Anneciğim) -*Hayat felsefem budur-
  • Hayat Cinsel Yolla Bulaşan Ölümcül Bir Hastalıktır... -*Çok da katılmamakla beraber-
  • Dibine oturduğun ağacın kafana bir elma düşürmesini beklersen düşünmek için elmaya kafanı vurmayı düşünecek kadar acizleşirsin... (Sevgili kardeşim)
  • Allah dünyayı sevgi üzerine yaratmıştır (Babacığım)
  • Küçük insanlar insanlarla, orta insanlar olaylarla, büyük insanlar fikirlerle uğraşırlar.

Siyasetle ilgili:

  • Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür.
  • Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür.
  • Devlet adamı koyunu kırpar; siyasetçi koyunun derisini yüzer.
  • Çağdaş siyasi toplum, ”insanları umutsuzluğa düşürme makinesi” dir.
  • Muhalefetin görevi, muhalefet etmektir.
  • Siyasetle ahlakı ayıranlar, ikisine de bir şey anlamamışlar demektir.

bu sözleri bir forum yazarının imzasından apardım :)

6 Haziran 2008 Cuma

Ciddi sorular, trajikomik cevaplar...

  • Elektroskop nedir?
  • Elekli mikroskoba elektroskop denir. veya
  • Elektrik ölçen zımbırtıya denir.
  • Coulomb kanunu nedir?
  • Bu kanunla kadın ve erkekler eşit haklara sahip olmuşlardır.
  • Kaynama sıcaklığına gelmiş 100 gram suyun tamamını kaynatıp gaz hale geçirmek için kaç kalori ısı vermek gerekir?
  • Tüpün altını sonuna kadar açıcaksınız.
  • Eşit kollu terazideki cisimlerin kütleleri arasındaki fark sorulmuş.
  • Burdan 4 gram gibi görüküyo.

Bu ve bunlar gibi daha yüzlercesini gözümle gördüm. Yok yok meşhur "dikkat yazılı" kitabında değil. Hani var ya "yıl boyunca elimizden geleni yaptık geçemediniz, bari şundan geçin, olmadı bundan geçin" ortalama yükseltme ve sorumluluk sınavları, işte onlarda.

Peki bu nedir? Bu ülkenin gençleri, gelecekleriyle böylesine dalga geçecek cesareti nereden buluyorlar acaba?

Allaha inan bir insan olarak, eminim ki maymundan gelmedik.Ancak 6 yıllık bir öğretmen olarak yine eminim ki maymuna gidiyoruz! Öğretmenliğimin ilk yılındaki öğrenci profiliyle bu yılki arasındaki uçuruma bakarak net bir şekilde söyleyebilirim ki:

"Avrupa Birliği desteği (veya zorlaması, ya da ne derseniz deyin) ile yürütülen, insanımızı aptallaştırma (eğitim) politikaları çok kısa sürede inanılmaz derecede başarılı olmuştur."

Ve maalesef bu ülkeye en büyük kötülükleri "Milli" Eğitim bakanları yapmıştır. Eğitimde nitelik bir kenara bırakılmış, bütün düzenlemeler nicelik üzerine kurulmuştur.

Nispeten seviyeli eğitim veren, az sayıdaki anadolu liselerinin sırf sayılarını arttırmak adına eğitim kalitesinden feragat edilmiş, tüm okullar anadolu lisesi seviyesine çekileceğine sadece tabela değişikliği ile anadolu liseleri üretilmiş ve tüm anadolu liseleri düz lise seviyesine çekilmiştir. Hayırlı olsun.

Aslında politikadan hiç haz etmem, ama ilk yazı beni neredeyse politikanın tam ortasına atıyor sanki, hemen önlem alalım.

Ortada insanı delirtecek bir kısır döngü var: Eğitimin seviyesi düştükçe yükseltmek imkansızlaşıyor çünkü kaliteyi yükseltecek olanlar bu seviyesi gittikçe düşen eğitimi alıyorlar.

Peki yazının başındaki "trajikomik" cevapları daha fazla görmemek için ne yapmak lazım? Bu soruya trajikomik bir cevap vermemek için biraz düşüneyim ;)

3 Haziran 2008 Salı

Animasyonlar

Çeşitli internet sitelerinden derlediğim interaktif fizik animasyonları

Merhaba

Aslında kafamda başlangıç için çok çarpıcı bir yazı vardı ama blog olayının acemisi olduğumdan olsa gerek, ayarlamaları yapmam çok uzun sürdü, fena halde uykum geldi ve yazacaklarımı da unuttum :)

Kısaca bu sayfalarda öncelikle, içinden bakan bir gözle eğitim - öğretim meselelerini, öğretmen ve öğrencilerin büyük sıkıntılarını ve çözüm önerilerini paylaşmaya çalışacağım. Vakit buldukça fizik eğitimi üzerine bölümler de açarak hem öğrenci hem de öğretmen arkadaşlarla çeşitli tecrübelerin paylaşımını da sağlamak istiyorum.

Ama şimdi uyumam lazım, sabah 07:30 da dersbaşı yapılacak...